Fr, 19.Apr.2024 - 17:37
Araştarma - İnceleme

Ne Olursa Olsun Savaşıyorlar

Server Tanilli
Kadın sorunu, 'cinsel' bir ayrımcılığa dayanır; dünya çapındadır ve hep günceldir. nerede olursa olsun, erkeklerle kadınlar arasında derin bir eşitsizlik güdülür; çapı, ülkesine göre değişmek üzere, çalışma yaşamında, eğitimde, siyasal iktidarı paylaşmada... daha da vahim olanı, kadınların, yine toplumlara göre farklı, korkunç bir cinsel açlığın, bu arada dinmez bir şiddetin sultasında yaşamasıdır: aile içi şiddet, töre cinayetleri.. bu cinsel farklılığın, fizyolojik dayanakları var mı?

Hayır, kadının doğasından değil, tarihten gelen bir durumdur bu itiliş.'Kadının doğası', 'ebedi kadın' diye bir şey yoktur; 'kadın olarak doğulmaz, kadın olunur'! öte yandan, kadınların tarihi, genel tarihten olduğu gibi erkeklerin tarihinden de ayrılmadan, her iki cinsin eşitliğine doğru ağır ağır yürümüş bir tarihtir; 19. ve 20. yüzyıllardan beri yaşanan da bir devrimdir:

“Kadınlar Devrimi”! Ona karşı çıkmak ise mümkün değildir. Bu devrime gecikerek de olsa, Türkiye de katılmıştır. Bu süreçte, kesin ve radikal adımları atan da, Aydınlanma’dan gelen, bağımsız, laik ve demokratik Cumhuriyet’tir, kazandırdığı da başta Medeni Yasa ve kadınların ufuklarıdır. Yeminli düşmanları da var: Başta da İslamcılar! Söylemeli de, her şeye karşın, kadın hala “ikinci sınıf” ülkemizde. Devrim’in yerleşmesinde, bir “zihniyet değişimi”nin hızlanmasından başka çare de yoktur. Bu yolda verilecek mücadelede erkeklerin payı da önemlidir. Ne var ki yolları asıl açacak olan, kadınların bilinçlenmesi ve eylemi olacaktır. Kadınlar, kadınlarımız da, bu uğurda, ne olursa olsun savaşıyorlar. Okuyun göreceksiniz. 
(Kitap tanitimindan)
ISBN: 978-605-4183-95-1
Yayın evi: Cumhuriyet Kitap
9,90 €

Weitere Informationen

KITABIN ÖNSÖZÜ

Kadın sorunu "cinsel" bir ayrımcılığa dayanır, dünya çapındadır ve hep günceldir. Nerede olursa olsun, erkeklerle kadınlar arasında güdülen derin eşitsizlik, bir vesileyle patlak verir. Ülkesine göre, kadınların çalışma yaşamında ya da eğitim olanaklarından yararlanmada açık bir eşitsizlik yaşanır; ya da siyasal iktidarı kadınlarla erkeklerin eşitçe paylaşmaları yolunda -kadınlar aleyhine- bir "temsil edilmeme" durumu vardır. Daha da vahim olanı, kimi toplumlarda kadınların, korkunç bir cinsel açlığın, bu arada dinmez bir şiddetin sultasında yaşamasıdır: Aile içi şiddet, töre cinayetleri...
Her iki cinsin statüleri arasındaki farklılığın, kimi zaman iddia edildiği gibi, fizyolojik dayanakları var mı?
Artık biliyoruz, kadının doğasından değil, tarihten gelen bir durumdur bu itiliş; tarih boyunca, "kozmolojiler, dinler, boş inançlar, ideolojiler, edebiyatlar", yarattıkları kadın imgesiyle, böylesi bir itilişi hazırlayıp durmuşlardır.  "Kadının doğası", "ebedî kadın" diye bir şey yoktur; cinsler arasındaki farklılıklar toplumların yarattığı gerçekliklerdir, doğadan gelmezler. Ve, "kadın olarak doğulmaz, kadın olunur!" Öte yandan, kadınların tarihi, genel tarihten olduğu gibi erkeklerin tarihinden de ayrılmadan, her iki cinsin eşitliğine doğru ağır ağır yürümüş bir tarihtir; XIX. ve XX. yüzyıllardan beri yaşanan da bir devrimdir. Kadınlar, hâlâ sömürülüyor, dövülüyor, ırzına geçiliyorsa da, kayıtsızlığın ya da boyun eğmenin çağı bitmiştir. Kadınların devrimi gerçekleşmiştir; ona karşı çıkmak mümkün değildir.
Batı'da "Kadınların D evrimi" ne, özellikle kadın-erkek eşitliği gerçeğine, gecikerek de olsa Türkiye de katılmıştır; ve bu, oatı'daki "Aydınlanma"nın -akılcı ve laik- devriminin, sonunda Türkiye'ye ulaşmasının bir sonucudur. Bu süreçte, kesin ve radikal adımları atan da, bağımsız, laik ve demokratik Cumhuriyet olmuştur. Söz konusu uyanışı yaşayan, bütün Müslüman dünyada tek ülke de bizimkidir.
Ne var ki Türkiye'de, yarım yüzyılı aşan bir süredir, laik ve demokratik devrime karşı güçler, başta da İslamcılar, kadın-er-kek eşitliğine direniyor; "kadın sorunu"nun çözümünü yokuşa sürüyorlar. Böyle bir ortamda, Cumhuriyet Aydınlanmasının kadınların davasına açtığı ufukları, özellikle de Medeni Yasa Devrimi'ni her zaman savunmalıyız. Öte yandan, ülkemizde, kadın özgürlük hareketinde, 1980'lerle başlayan ve Avrupa'daki rüzgârlara duyarlı değişiminin getirdiği zenginliğe de sahip
çıkmalıyız!
Her şeye karşın söylemeli de, Türkiye'de kadın hâlâ "ikinci sınıf"; olumlu önlemlerin hayata yansıması için de bir "zihniyet değişimi'nin hızlanmasından başka çare yoktur. Ancak, bu zihniyet değişimi de kendi kendine gerçekleşecek değildir; verilecek mücadelede erkeklerin payı da önemlidir. Ne var ki, yolları asıl açacak olan, kadınların bilinçlenmesi ve eylemi olacaktır. Ülkemizde de kadınlar, kadınlarımız, bu uğurda, ne olursa olsun savaşıyorlar.
Okuyunuz göreceksiniz..

Server Tanilli
(Strasbourg, 1 Eylül 2006)
Değerlendirme
Yorum bulunmamaktadır: Yorum yazınız!