Mi, 04.Dez.2024 - 13:47
Türk Yazarlarin En Cok Satan Kitaplari

İclal Aydın'dan Bestseller Romanlar (5 Kitap)

İclal Aydın
"İyileşmenin yolculuğu"nu yazan İclal Aydın'ın bestseller 4 kitabı indirimli olarak evinize geliyor!.. 

Kitapları yüzbinler tarafından büyük bir ilgiyle okunan İclal Aydın'ın çok satan kitabı "Söylenmemiş Sözler" da setimizde!.. turkkitap.de 'den hemen siparişinizi yapabilirsiniz!...

SETİMİZDEKİ ESERLER:  

1) Söylenmemiş Sözler (Yazarın EN Yeni Kitabı) :

Üzüm ve zeytinin, yağ, bal ve şarap küplerinin, kadırgaların, binbir şifalı otun en eski vatanı Urla. Dünyanın zalimliği ve insanın vahşiliğinden şüphesi olmayanları, dünyanın güzelliği ve insanın iyiliğine inandıran bir yer burası. Bir zamanların efsane gazetecisi, dünyaya küskün Oktay Onur Yortan’ın ise çocukluğunun huzurlu bahçesi. Dünyadaki değer yitimine isyan edip tüm kariyerinden ve hayatın yüklerinden vazgeçip sığındığı liman. Kaçıp geldiği geçmişinden ve eski güzel günlerin anısından seçip sakladığı eski aşkı Filiz Canan şimdi kıymeti bilinememiş, kaçırılmış bir mutluluk fırsatı artık.
Söylenememiş sözlerin altında kalan koca bir ömürde ikisi de birbirinin hikâyesini yarım bıraktı. Ama okumaları ve bitirmeleri gereken asıl hikâye, Urla’daki o evin fotoğraflarından gülümseyen, sevgiyi bir yaşam direnişi olarak kucaklayan ve sıradanlığıyla bir hayat kahramanı olan Nona’ya ait. Nona’nın yaşadığı yüzyılın sonlarına yetişen Kerem ve Zeynep’in de dahil olduğu 48 saatlik maceraya sığan bir asırlık ömrün dökümünde, Nona sadece onlara değil, bu yüzyılın tüm insanlarına sesleniyor:
“Acı dediğin taş, insan dediğin su gibidir. Taşın üstünden kayar gider, toprağa karışır. Taşa her vurduğunda acır canın. Ama toprakla buluştukça acın azalır. Acıdan sonra bir bakmışsın ki o toprakta ne çiçekler, ne hayatlar dirilmiş. Hem su deyip geçme; o su, taşı bile aşındırıp yıpratır.”
Peki ya Oktay Bey? Karşısında oturan iki gence bütün kalbiyle, “Ölmekten değil yaşamaktan korkmamaktır kahramanlık,” derken haklı mı?.. (416 Sayfa)

2) Kalbimin Can Mayası : 

İNSAN BİR HİKÂYEYE KENDİNİ KAPTIRDIĞINDA, BİR BAKIYOR Kİ KARŞISINDAKİNİ ANLAMAYA BAŞLAMIŞ.
“Nedenini bilmeden peşine düştüğümüz duyguların, izini sürdüğümüz tutkuların, hapishanemiz olan korkuların bize bizden önceki nesilden kaldığına kanaat getirdim. Unutmamak, hatırlamak, birbirini tamamlamak için aslında.”
Diken kelebeklerinin göçü altı nesil sürüyorsa ve nesiller birbirinde devam ediyorsa, dağın bu yanıyla öbür yanını, denizin bu ucuyla öteki ucunu, bir kıtanın başlangıcıyla bitimini aynı anda görebilen
hangi nesildir?
Kapalı bir kapının iki tarafında iki insan duruyor. Rüçhan ve Nesrin. Türkân ve Mine. Kartal ve Somer. Peki, bir sonraki nesilden Defne ve Somer’in öteki kızı Kiraz kendi aralarındaki kapıyı aralarsa, diğer kapalı kapılara ne olur?
Dün, bugün ve yarın, bir neslin yolunda kesiştiğinde hikâyeler nasıl değişir?
Belki de, Kiraz’ın Defne’ye söylediği gibi bir aynaya tutulur bütün hikâyeler:
“Büyürken, genç kız olurken fark ettim ki, benim annem de sen ve senin annen için öteki kadın.
Annelerimize yaşatılan reddedilişin iki ucuyduk seninle. Rüçhan Hanım’ın ölüme giderken hüzünle baktığı bir aynayız biz. Birimiz aynanın sırrı, diğerimiz camıyız.”
Üç kız kardeş Türkân, Dönüş ve Derya’nın hikâyesi, Ayvalık’ta kaldığı yerden, bağımsız kurgusu ve tanıdık karakterleriyle devam ediyor... (440 Sayfa)  

3) Üç Kız Kardeş (Yazarın çok satan kitabı) : 

Bir zamanlar, bir ülkenin en güzel denizine bakan bir evde üç kız kardeş yaşardı. İsimleri Türkân, Dönüş ve Derya idi. Babaları Sadık Bey ve anneleri Nesrin Hanım’la birlikte geceleri kucak kucağa oturur, gelecekte onları bekleyen şahane yılların hayallerini kurarlardı. Türkân, Dönüş ve Derya’nın, Ayvalık’ın çam kokulu sokaklarında geçen masal gibi çocukluğu, onları yetişkin dünyasının acımasızlığına hazırlamamıştı belki. 

Hiçbir hayatın, hiçbir seçimin göründüğü kadar kolay olmadığını, bazen en büyük, en akla gelmeyecek sırların en güvendiklerimizin kalbinde saklandığını, en korkulacak hastalıkların gün gelip geçmişi derleyip toplayabileceğini anlamak zaman istiyordu. 

Ve zamanın ilaç olmadığı bir yara var mıydı dünyada? Ayvalık’ın denize uzanan taş sokaklarından, nice yaşamlar görüp geçirmiş zeytin ağaçlarından, hayatın kaynağından akan suyundan, eski evlerinden doğmuş bir aile hikâyesi Üç Kız Kardeş. Bir mutsuzluk hikâyesi değil; neşeli günleri yâd ede ede iyiliğe dönüşün hikâyesi. İyileşmenin yolculuğu…     

4) Bir Cihan Kafes :     

Zorba, itaatkârın üzüntüsüyle beslenir...

"Sevgin direğimiz, üzerimize saldığın korku çatımız olmuş meğer. Mutsuzluğumuzdan örülü bir devlet yaratmışsın hepimize.

Sen en çok beni severdin ya.

En çok beni köle yapmışsın kendine." Samire, Yaşar, Lorin.

Birbirlerinin gölgesinde saklanan, birbirlerinin masalını yazan üç küskün kadın.

Yaraları doğuştan, lanetleri miras...

Yalnızlığın kuyusunun başından ayrılmadan, kederlerinin yankısını dinlediler.

Her masalın sonu gece değildi elbet.

Üç, ikiden ve dahi birden iyiydi.

Ve her yanlışın doğrusu kendi içinde gizliydi.

Kanadı kırık üç kadın, ödedikleri ağır bedellerin karşılığını, içinde çırpınıp durdukları, kapısı açık olsa da çıkıp gidemedikleri gölge kafeslerinde bekledi. İhtiyaç duydukları inanç, temize çekecekleri geçmişte saklıydı.    .

5) Unutursun / Bizi Birbirimize Düğümleyen Yollara Rağmen:     

Bütün hayatlar birbirine çıkar. Büyük bir şehrin kimi sahile kimi yokuşa çıkan yolları gibidir ömürler. Bizi birbirimize düğümleyen yollar, derken tam da bunu söyler Gavras Bey. Göçler, idamlar, istifalar, muhtıralar, öğrenci olayları, uçak kazaları, tanklar, yanılgılar, fedakârlıklar ve şarkılar içinde geçen bir yüzyılın  Türkiyesi’nde, bir göçe direnen köklerin, ayrılığın, yoksulluğun, ölümün, direncin hikâyesini hatırlatıyor Unutursun. Hacı Gavras Karamanlı, Unutursun’un en uzun yaşayan kahramanı. Hayatının tüm dönemeçleri Bir Cihan Kafes’ten tanıdığımız ve hikâyeleri henüz bitmemiş bir ailenin üç kuşak kadınına çıkıyor. Birlikte geçirdikleri bir ömür içinde birbirleriyle kucaklaşamamış Samire, Yaşar ve Lorin’i ölümüyle kavuşturan bu yabancı kim? Unutursun, aşk için giden, kalan ve ölenin hikâyesi biraz da... İstanbul’un son gayrimüslimleri, esnaf dostları Aşkale’ye gitmesin diye vergi borcunu ödemek için para toplayan Müslüman komşular, asılan bir başvekilin güçlü karısı, müge çiçekleriyle bezeli altmışlı yılların Ankarası’nı yasa boğan uçak kazası, savaşlardan sağ çıkmış sıhhiyecilerin yorgunluğu, Kapadokya’nın yer altı kentleri, karlı Berlin, ana kucağı Ihlara, tangolar, ağıtlar ve elbette bir esinti gibi geçip giden Nariye’nin şarkısı... Hepsi birer yağmur damlası bu hikâyede. Hasan Dağı’nın ardında yaşananlar unutulmasın diye. . 
KİMİ BİR MADALYA GİBİ TAŞIR YARA İZİNİ... KİMİ DE TENİNDE YENİ YARALAR AÇARSA, ESKİSİNİ UNUTUP HERKESE UNUTTURABİLECEĞİNİ DÜŞÜNÜR.  
OYSA ZAMAN HER İŞİ TEK HAMLEDE YAPABİLEN BÜYÜK  BİR KAHRAMAN.
VE HEPİMİZİN KALBİNDE KAPAĞI ÖLENE DEK AÇIK KALAN BİR “UNUTMA! DEFTERİ” VAR. 
Yayın evi: Artemis
34,90 €
67,80 €
49 % daha ucuz
Bu ürünü alanlar başka neler almışlar?
 
Değerlendirme
Yorum bulunmamaktadır: Yorum yazınız!